“Türkiye’de Emek Mücadelesi ve İşçi Hakları” Paneli Akhisar’ın Emek ve Mücadele Gündemli Hafta sonu
- Burak Yılmaz
- 15 Nis
- 4 dakikada okunur
Geçtiğimiz Pazar günü Akhisar Belediyesi Meclis Salonunda “Türkiye’de Emek Mücadelesi ve İşçi Hakları” konusu işlendi. Akhisar İşçi Dayanışması Meclisinin organize ettiği etkinliğin moderatörlüğünü Hüseyin Erdoğan yaparken konuşmacılarsa Avukat Özgür Erhun ve Doç. Dr. Serkan Öngel idi. Paneli kısa bir tanıtım haberi olarak değil de panele katılamayanlara da fikir verecek biçimde bir yansı biçiminde sunmak istedik.

Hüseyin Erdoğan, panele gelenlere Akhisar İşçi Dayanışma Meclisi’nin böyle bir konuyu neden seçtiğini anlattı ve sınıf mücadelesinin tarihsel sürecine işaret etti. Akhisar İşçi Dayanışma Meclisi adına ise Soner Acar kısa bir konuşma yaptı. Bu kısa konuşmanın panelin meramını da aşan en kuvvetli yanı ise bizce Soner’in şu sözlerinde saklı: “İşveren örgütleniyor, bizlerse tek başına verdiğimiz mücadeleleri kaybediyoruz. Akhisar İşçi Dayanışma Meclisinin amacı da tam da burada ortaya çıkıyor.” Aynı kaygılarla Manisa’da işçilerin birliğine katkı sağlamayı düşünen bizler de Soner’in bu kaygılarını paylaşıyoruz.
Avukat Özgür Erhun’un sunumundan
Topyekun bir özet yapmak yerine konuşmacıların anlatımlarını biraz da yansıtmaya çalışacağız demiştik. Genç avukat Özgür Erhun’la başlayalım o halde. Özgür Erhun, bir hukukçu olarak sadece mevcut hukuki sınırlara sıkışmış bir konuşma yapmayacağını baştan daha baştan ilan etti. Bu vurgunun karşılığını son günlerde bir eylem biçimi olarak ortaya çıkan “boykot” çağrılarıyla ve “tüketimden gelen güç” ifadeleriyle ilgili konuşmaya başlayarak tamamladı. Özgür Erhun sözleriyle tamamlayalım: “Gerçek, esas, yıkıcı gücümüz ise üretimden gelen gücümüz”

Özgür Erhun, bugünkü AKP rejiminin işçilere karşı sermayeyi koruma kalkanı olarak çalıştığını söylüyor. Geniş tanımlı işsizliğin yüzde 27’ye, genç işsizliğinin ise yüzde 36’ya çıkmış olmasını da sermayeyi ve patronu koruma sürecinin parçası olarak görüyor.
Erhun’un işçilerin hakları konusunda ifade ettiği birçok önemli başlığın yanında sendikalara ilişkin “Sendikalaşma hakkı sadece bir tüzel kişilik oluşturma süreci değildir” ifadeleri, toplu sözleşme ve grev hakkının garanti altına alınmamış olmasının sendikal örgütlülüğü nasıl dayanaklarından yoksun hale getirdiğini de gözler önüne serdi. Bu noktada yüzde 1 barajıyla sendikalaşma hakkının nasıl kesintiye uğratıldığına ilişkin çarpıcı birkaç örneği de Erhun’dan duyduk. Panelden bir gün önce yine Akhisar’daki Evrensel Gazetesi Dayanışma Konseri’nin girişinde imzaladığımız “Barajsız Sendika, Yasaksız Grev, Güvenceli İş” başlıklı imza metnini ve yasa tasarısı hazırlığını hatırlattı bu bize.
Patronların sendikal yetkilere itirazlarının sendikalaşma sürecini temelsiz bir şekilde uzattığına ve sendikal tazminatın sendikal hakkı budamak ve iş güvencesini sekteye uğratmak üzere kullanıldığına ilişkin anlatımları biz özetle bir cümleye sığdırmaya çalışsak da Erhun, yalın ve adım adım bir anlatımla süreci aktardı. Geçtiğimiz aylarda birden fazla işyerinde işçilerin birliği ve iradesiyle delinip geçilen grev yasaklarının grev ertelemesi kılıfıyla nasıl sunulduğunu da öğrendi katılımcılar Erhun’dan.

Serkan Öngel, işçi sınıfının bölünmüşlüğüne karşı birlik olmanın önemine işaret etti
Doç. Dr. Serkan Öngel’in sunumunda ise patronların bütün hukuki ve örgütsel araçları nasıl işlettiğini, güncel anlamda da hangi sermaye araçlarının ne biçimlerde kullanıldığını sıkça işittik. Hoca, hocalığını yaptı. İyi de yaptı. Türkiye’de “Yatırım Ortamını İyileştirme Koordinasyon Kurulu”nun ne iş yaptığını, dünya çapında “Yatırım Danışma Konseyi”nin işlevlerinin bir kısmını ve işin özünü de öğrenmiş olduk. “Yatırımın iyileşmesi deyince sermaye ne anlar, öğrenmek isterseniz, girin bunların sitelerine, bakın bakalım ne diyorlar” diyor hoca. Biz notumuzu aldık.
Özgür Erhun’un bıraktığı yerden işaret ettiği önemli bir nokta daha var. “Türkiye, dünyada sendikal hak ihlallerinin en çok olduğu ilk 10 ülke arasında yer alıyor.”
İşçi sınıfının farklı biçimler altında parçalandığına işaret ederken bu bölünmüşlüğün farklı biçimlerini de şöyle sıralıyor: “MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi), Toplum Yararına Çalışma, Stajyerlik vs”. Bu noktada geçmişten bu yana gelen mücadele deneyimlerinin belli düzeylerde kesintiye uğradığı ancak grev yasaklarını aşan bir irade ortaya koyan Birleşik Metal İş üyesi işçilerin belli bir eşiği aşmaya katkı sağladığı vurgulandı.
İşçi sınıfının parçalanmışlığına işaret eden mesleki ayrımların, grupçu ayrımların suni olduğunu belirten Öngel, işçilerin biz duygusunu büyütmesi gerektiğini ve işçilerin demokratik birliğini korumayı hedefleyen bir sendikal anlayışın, birlik anlayışının kurulması gerektiğini de ekledi.
Eylemlere işçilerin katılma biçimine ilişkinse Öngel, “Gündüz işte, gece direnişte” sloganıyla temsil edilen mücadele biçiminin sınırlarını aşamazsak mücadelemizin başarıyı yakalayamaması muhtemeldir, şeklinde özetleyebileceğimiz bir vurgu yapıyor. Bu noktanın Gezi eylemleri de dâhil geçen süreçte mücadelenin önemli çıtalarından biri olduğu fikrine katılıyoruz.
Serkan hocanın örgütlenmenin sadece üyelikle sınırlandırılmaması, örgütlülüğün gündelik hayat pratiğinin bir parçası olması gerektiğine ilişkin tespiti de sabırla her işçi toplantısında, her çay molasında anlatılması, açılması gereken bir mesele. İşyerinde bandın başında da, yemekhanede de, mahalledeki kıraathanede de, evde de… Mücadele her yerde, pek çok biçimde.
Panelin son bölümünde soruları ve yorumlarıyla katılımcıların da panele özgün katkılar sağladığını söyleyebiliriz. Sorular, yorumlar, katkılar bölümüne geçiyoruz, dendikten sonraki sessizlik çok kısa sürdü. “Robot teknolojileriyle işçilere gerek kalmayacak mı?” “İşyerimizde her an kameralarla denetleniyoruz. Kameralar her yerde. Bu konuda bizim de haklarımız yok mudur?” gibi sorular etkinliği birden fazla yöne derinleştirdi. Cevaplar, katılımcıları ikna etmiş gibiydi.
Akhisar’ın mücadele ve dayanışma sahnesinden…

Akhisar İşçi Dayanışma Meclisini hayatımızın doğrudan parçası olan ancak politikanın konusu değilmiş gibi yansıtılan sınıf mücadelesi alanında ve Akhisar’da böyle bir etkinliği organize ettiği için kutluyoruz. Akhisar, geçtiğimiz hafta sonu hayatın akışını değiştirecek mücadeleyi cumartesi akşamı Evrensel’le dayanışma konserinde, Pazar günü ise Akhisar İşçi Dayanışma Meclisinin “Türkiye’de Emek Mücadelesi ve İşçi Hakları” panelinde yaşadı. Akhisar’ı geçtiğimiz hafta sonu Manisa’da işçi sınıfı siyasetinin merkezi yapan o anı da aktarmak istiyoruz. Sinema Salonu’nda “Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum” kampanyası kapsamında imza toplayan gençler, “Barajsız Sendika, Yasaksız Grev, Güvenceli İş” kampanyası için imza toplayan gençler ve hemen sinema salonunun önünde bizim de burada aktardığımız panele çağıran broşürler dağıtan Akhisar İşçi Dayanışma Meclisi gönüllüleri. Manisa’nın bugünleri bir belgesel filmin konusu olsa herhalde ilk sahnesinde Akhisar’ın bu anları olurdu.
Sağlıcakla, hepimize kolaylıklar!
Comments